Özcan Purçu: Hiçbir güç sabit kalmaz

Cumhuriyet Halk Partisi İzmir Milletvekili Özcan Purçu, yoksul bir hayattan milletvekilliğine uzanan siyaset macerasını, Türkiye’de yaşanan etnik kimlik sorunlarını ve CHP’nin önündeki olağan kurultaydan beklentilerini İzmir Gündem’e anlattı.

Özcan Purçu: Hiçbir güç sabit kalmaz

Türkiye tarihinde Meclis’e giren ilk Roman milletvekili olan Purçu, etnik kimliğinden dolayı baskılara maruz kalan insanların yanında olduğunu ve mecliste bu ötekileştirmelerle mücadele ettiğini söyledi.

1977’de Aydın Söke’den çıkan Özcan Purçu’nun milletvekilliğine giden yolu nasıl oluştu?

Fakirsiniz, yoksulsunuz, naylon seranın olduğu bir çadırın içinde yaşıyorsunuz. Yağmur yağınca içeriye su giriyor, yatağınız ıslanıyor. Böyle bir ortamda, kötü bir psikolojiyle hayata başlıyorsunuz. Kendinizi güçsüz, çaresiz, diğer insanlardan çok daha aşağıda hissediyorsunuz. Orada tanıdığınız, çevrenizdeki herkes aynı durumda. Bir geliriniz yok, tek amacınız karnınızı doyurmak. Benim dört kardeşim vardı, birisi vefat etti üç kardeş kaldık. Bu şartlar içinde kendinize başka kapılar açmak zorunda olduğunuzu hissediyorsunuz. Bu ortamdan kurtulmak için okumam lazım diye düşündüm ki çevremizde de okuyan insan, bir rol model yoktu. Bir şeyler yapmam gerek dedim ve gerekeni yaptım. Benim yolum böyle başladı.

“KENDİMİ YUKARI AİT HİSSETMİYORUM”

Halk nezdinde “bizden biri” imajı olan ve bu doğrultuda her kesimden sempati toplayan bir milletvekilisiniz. Bu durumun vekillik sürecinde size kattıkları nedir, böyle tanınmak size ne hissettiriyor?

Ben hiç değişmedim. Mesela geçen gün Muğla’da akrabalarımızın düğünü vardı, hepsi az önce anlattığım profilde insanlar, yoksullar, bir kısmı arabaların içinde kalıyor. O düğüne ben milletvekili olarak değil, Roman Özcan Purçu olarak gittim, çünkü ben de onlardanım. Ben kendimi böyle daha mutlu hissediyorum, makamı, gösterişi hiç sevmiyorum. Kendimi bazen yoksul ve çaresiz insanların yerine koyuyorum, ben de bir vakit öyleydim çünkü. O yüzden onlar için çok mücadele ediyorum. Hiçbir zaman insanlara kapımı bir milletvekili edasıyla açmadım. Ben yoksulluktan gelmiş ve o çaresizliği iyi bilen biri olduğum için her kademeden insanla rahat iletişim kurabiliyorum, kendimi yukarı ait hissetmiyorum. Geçen gün bir kız çocuğumuzun beyin ameliyatı için 120 bin lira gerekti. Benim hazırda öyle bir param olmadığı gibi üzerimde kredilerim de var, herkes gibi biz de kredi delisi olduk. Tabi bunları şikayet etmek için değil mevcut durumu göstermek için anlatıyorum. Biz o parayı üç günde bulduk ve kızımızı ameliyat ettirdik. Bana o gün trilyon çıksa ben bu kadar sevinmezdim. Sağ olsun Ticaret Odası Başkanımızı aradık o yardımcı oldu, Tabipler Odası yardımcı oldu, milletvekillerimiz, ben, hepimiz birlik olup bir insanın hayatını kurtardık. Bundan daha değerli bir şey yoktur benim gözümde. O aile bize ulaşabiliyorsa ve biz o ailenin derdine derman olabiliyorsak, işte o zaman milletvekilisin.

“AK PARTİ DÖNEMİ KAPANIYOR”

31 Mart Yerel Seçimlerini CHP ve ülke açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hiçbir güç sabit kalmaz. İnsanın bile gücü çocukken farklıdır, gençken farklıdır, yaşlıyken farklıdır. Güç değişkendir, belli zaman yükselir belli zaman düşer. Dolayısıyla siyasi iktidarlar da böyledir, çok güçlü oldukları zamanlar olabilir ama bitecekleri zaman da olur. 31 Mart seçimleri de bize bunu kanıtladı. Yıkılmaz dedikleri gücü ben hiçbir zaman kabul etmedim. Geçtiğimiz günlerde Metiner’in de Ak Parti devrinin kapandığına dair bir açıklaması oldu. Doğru bir açıklamaydı, artık Ak Parti dönemikapanıyor. Vatandaş ne isterse o olur, kimi başa getirmek isterse o gelir. Tabi biz parti olarak bu sonucun arkasına sığınıp oturmamamız lazım. Ülkenin değerlerinin geri kazanılması için ciddi bir çaba içerine girdik, bunu devam ettirmeliyiz. Türkiye Cumhuriyeti’nin bazı milli değerleri vardı, bu iktidarla birlikte bunların hepsi gitti.  Milli tarım politikamız, milli eğitim politikamız, milli eğitim politikamız bunların hepsi yok oldu. Milli politikaları gütmezsek, esnafı, çiftçiyi, bilimi, eğitimi desteklemezsek geleceğimiz tablo bu olur. O yüzden biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu politikaları hayata geçirecek eylemlerde bulunmalıyız.

“KİMLİK SİYASETİ YAPMIYORUM, YAŞAMLARI DENGELEMEYE ÇALIŞIYORUM”

Siz Türkiye tarihinde meclise giren ilk Roman milletvekilisiniz. Bu bağlamda Roman vatandaşların şartlarını iyileştirmek adına mecliste de pek çok girişimde bulundunuz. Bu durum zaman zaman sadece Romanlara yönelik çalışmalar yaptığınıza dair eleştirilere sebep oldu. Siz kimlik siyaseti yaptığınızı düşünüyor musunuz?

Hayır, düşünmüyorum. Kimlik siyaseti yapsaydım bir parti kurardım, Romanları o partinin etrafında toplardım. Ben aşağı yukarı 20 yıldır Roman STK’ların içerisindeyim, dolayısıyla bunu yapmak benim için zor olmazdı. Kimlik siyaseti yapsaydım böyle bir yol izlerdim ki bunun örnekleri de var. Ben öyle bir şey yapmadım, ben Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu partinin içerisinde onurla, gururla siyaset yapıyorum. Hiç kimseyi bugüne kadar ayırt etmedim, benim en büyük amacım zaten ayrıştırmayı, ötekileştirmeyi bitirmek. Benim telefonum her zaman, herkese açık. Roman’ı da arar, Çerkez’i de arar, Laz’ı da arar, herkes arar, hepsinin başımın üstünde yeri var. Ben kimlik siyaseti yapmıyorum, ben yaşamları dengelemeye çalışıyorum. Ben burada oturuyorsam, başkası yerde, taşın üstünde oturuyorsa onun da burada oturması için uğraşıyorum. Eşitsizlikleri, etnik ayrımcılığı yok etmeye çalışıyorum. Sırf Roman olduğu için işe giremeyen üniversite mezunları, sosyal hayatında dışlanan ya da baskı gören insanlar var. Ben güçsüzün yanındayım her zaman. Bu hangi etnik kimlikten olursa olsun fark etmez.

“EN BÜYÜK ŞİKAYET İŞSİZLİK VE İLGİSİZLİK”

Halkla birebir iletişime geçtiğinizde, sizden en çok beklenti ne üzerine oluyor, en çok şikayet edilen konu nedir?

En büyük beklenti iş, istihdam. Parasızlıktan okuyamayan çocuklarımız var, böyle olunca erken yaşta işe güce gidiyorlar. Bir kısmı sokakta çöp topluyor, bir kısmı ayakkabı boyuyor çünkü günlük para kazanmak zorundalar. Dolayısıyla karşılaştığımız aileler de çocuklarına ve kendilerine iş istiyorlar. Şikayetleri de siyasiler tarafından görülememek. İnsanlar dinlenmediklerini, görülmediklerini düşünüyorlar. “Mahallemizin önünden geçiyorlar ama içeri girmiyorlar” diyorlar. Bir girin bakalım, yoksullu, fakirliği, çaresizliği görün, insanınızı tanıyın. Özetle en büyük şikayet işsizlik ve ilgisizlik.

Son dönemde Ali Babacan’ın yeni bir parti kuracağı ve hazırlıkları da başlattığı biliniyor. Bu alternatif partinin Ak Parti içinde ve seçmen nezdinde bir bölünmeye sebep olacağı, bunun da CHP iktidarının önünü açacağı yorumları yapılıyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Ben Kamu Yönetimi mezunuyum, siyaseti okulunda öğrendim. Ben siyaseti şöyle görüyorum; bir siyasetçiyi 20 saniyede bitirebilirler. Dolayısıyla Türk siyasetinde 20 saniye sonrasının ne olacağını da kestiremezsiniz. Ali Babacan’ın kurduğu partinin etkileri ne olur, bizi iktidar değişikliğine götürür mü gibi sorulara şimdiden cevap vermek çok zor. Zamanla başka denklemler, başka formüller ortaya çıkabilir. Belki de parti kurar, oradan biraz milletvekili alır, sonra yine birleşirler bilemeyiz. Belki de Ak Parti kurmayları yaşanan kan kaybını gördükten sonra böyle bir taktik belirledi. O yüzden başka partilerin tavırlarına göre eylemlerimizi şekillendirmemeliyiz. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu gibi şeylere takılmadan çokça çalışmalıyız.

“TÜRKİYE AYAKTA ZOR DURUYOR”

Önümüzde bir CHP kurultay süreci var. Olası erken seçim ihtimaline karşı kurultayın ertelenmesi gündemdeydi fakat Kılıçdaroğlu’nun zamanında yapılacağını ifade ettiğine dair açıklamalar var. Sizin bu kurultay süreciyle ilgili değerlendirmeniz nedir ve bir erken seçim ihtimalini olası buluyor musunuz?

Az önce de dediğim gibi Türkiye siyasetini önceden kestiremezsiniz. Bakarsınız aniden bir karar çıkartılmış, seçime gidiyor oluruz. Bizim seçimden korkumuz yok, böyle bir durumda hayır demeyeceğiz. Ama benim tahminime göre erken seçim görünmüyor. AKP şu an kan kaybediyor, mantıksal olarak böyle bir durumda risk alamazlar. Şu an yapılacak bir seçim olduğu takdirde tepe taklak gideceklerini kendileri de biliyor. Çünkü vatandaşın özellikle ekonomiyle ilgili olarak ciddi sıkıntıları ve tepkileri var. Esnaf, iş adamı, yatırımcı, sanayici kan ağlıyor. Türkiye ayakta zor duruyor. Dolayısıyla bir erken seçim kararı AKP açısından çok mantıklı gözükmüyor. Ama tabi siyaset bazen mantık gütmez. Kurultay süreci ise Sayın Genel Başkanımız ve MYK’nın takdiridir. Parti üst yönetimi ne derse, nasıl bir karar alırsa biz uyarız, uyacağız. Ben sessiz, sakin, güzel bir kurultay geçeceğine inanıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi kurultaylarının kavgalı geçtiğini söyleyenler var, bizde kavga yok, biz sadece parti olarak biraz sesli düşünüyoruz. Biz tabandan tavana kadar her grubun alınan kararlarda söz sahibi olmasını istiyoruz, buna hassasiyetle önem veriyoruz. Onun için kim seçilirse, kim görev alırsa başımızın üstünde yeri var. Ama tabi Türkiye şartları bu çok sesliliğe uygun mu onu tartışmak lazım. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak yoğun katılım sağlamaya çalışıyor ve demokrasinin gerekliliğine inanıyoruz.

“SOKAKTAKİ ÇOCUKTA BİLE KARTIM VAR”

Politikacılar ekseriyetle ulaşılamaz olarak görülürler. Sizin halkla iletişiminiz nasıl, vekil-vatandaş birlikteliğinin nasıl olması gerektiğine inanıyorsunuz?

Benim telefonum hep açık, isteyen istediği zaman bana ulaşabiliyor. Ben yaklaşık 20 bin civarında kartvizit bastırdım kendime, üzerinde de kendi cep telefon numaram var. Mahallede, sokaktaki çocukta bile benim kartım vardır. Daha bugün Aydın’dan bir grup çocuk mahalledeki top sahalarının düzeltilmesi için aradılar beni mesela. Şimdi ben de konuyla ilgili olarak Aydın Büyükşehir Belediyesi’yle irtibat kuracağım. Günde 200’e yakın telefon geliyor, tabii doğal olarak herkese yetemiyorsunuz. Ama ulaşabildiğim kadarına ulaşmaya çalışıyorum. Hep sahadayız zaten, öyle de olması lazım. Pazara kendim gidiyorum, çarşıya, alışverişe kendim gidiyorum. O yüzden vatandaşla sürekli iletişim halindeyim.

Atila Sertel’in kaleme aldığı, hayatınızı anlatan bir kitap piyasaya çıkacak. Bu kitabın oluşum süreci nasıldı, siz bu fikri nasıl karşıladınız?

Atila ağabey iyi bir dinleyicidir. Biz onunla beraber şehir dışlarına çok gittik, İstanbul’daki seçim çalışmalarında birlikteydik, nöbetleri beraber tuttuk, birlikte yolculuklar yaptık. Bu süreçlerde 1xbet kendisi bana hep çocukluğumla ilgili sorular soruyordu, ben de cevaplıyordum. Bir gün bana beni anlatan bir kitap yazacağını söyledi. Konuştuklarımızı hep not ediyormuş, böylece bir yerden başladık. Ara ara bir araya geliyoruz, ben de ona yardımcı olmaya çalışıyorum. Ben milletvekili olduğum ilk sene film şirketleri de gelmişti fakat ben yoğunluktan ona vakit ayıramadım. Atila ağabey usta bir insan olduğu için o duyguyu katacağına da ben inanıyorum.

Vekilliğin size kazandırdıkları ve kaybettirdikleri nelerdir?

Kazandırdığı çok şey var tabi, en önemlisi tecrübe. Aynı zamanda açılmayan kapılar açılıyor, ulaşamadığınız insanlara ulaşabiliyorsunuz, gidemediğiniz yerlere gidebiliyorsunuz, çözemediğiniz sorunları çözebiliyorsunuz. Bizim fark edemediğimiz çok ciddi avantajları var. Dezavantajlarına gelince, psikolojik olarak dezavantajları var. Telefon kulağınızdan eksik olmadığı için bazen agresifleşebiliyorsunuz. Bunun yanında kendimize zaman ayıramıyoruz. Ailemizden, sevdiklerimizden ayrı kalmak zorunda kalıyoruz zaman zaman. Vatandaşın duran tonla sorunu varken siz kendi sosyal hayatınıza vakit ayıramazsınız, o sorunları çözmekle görevlisiniz. Ama bu sorunları çözüme kavuşturmak da bize bu dezavantajları unutturuyor, mutlu ediyor.

Yorumlar (0)
22°
parçalı bulutlu
banner202