31.08.2019, 13:20

KADIN CİNAYETLERİ VE “İDAM CEZASI”

10 yaşındaki kızının gözleri önünde eski eşi tarafından Kırıkkale’de katledilen Emine Bulut cinayetinin ardından idam cezasının geri getirilmesi tartışması yeniden başladı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Rusya dönüşü yaptığı açıklamada , “Benim gönlüm açık ve net söylüyorum idamdan yanadır. Bir kadını bıçaklayarak öldürüyorsun hem de yavrusunun gözleri önünde. O yavru ‘Anne ölme’ diyor. Kan revan içinde kadıncağız... Ben parlamento bu işi müzakere eder, tartışır, kararını verirse kesinlikle onaylarım’ diyor.

Düşünüyorum şiddete uğrayan, cinayete kurban giden  kadın /kadınları koruyamayan devlet kadınlar öldürülürken neredeydi ?

Yargılama sürecinde kadınlara şiddet uygulayan, hunharca öldüren erkekleri kravatlı diye serbest bırakan veya indirim uygulayan yargı sisteminin, ölüm korkusu ile karakollarda yardım isteyen, sığınma evlerine sığınan kadınları gereği gibi korumayan yine gerekli koruyucu ve önleyici tedbirleri alamayan devlet “idam cezası”  ile mi sorumluluğunu ortadan kaldıracak?

Tabi ki suç işleyeni en ağır cezaya çarptırmak devletin görevidir. Ancak Devlet’in yargısıyla, güvenlik kurumları ile uygulaması gereken yasaları, sözleşmeleri gereği gibi uygulanmaması nedeniyle kadınların yaşam hakkının ellerinden alındığı gerçeğini de ortadan kaldırmaz. Sorun münferit ve idamla çözümlenir yaklaşımları da devletin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.

Nüfusun yarısını oluşturan kadınların “Adaleti, Eşitliği, Demokrasiyi” ne kadar yaşamakta olduğu konusunda farklı düşünceler farklı tartışmalar olsa da tartışılmayacak tek şey kadınların şiddete uğraması, hunharca öldürülmesi, adeta yok sayılmasıdır.

Kadının adının yok sayılması sadece iktidar tarafından değil, iktidarı anti demokratik bulan ve kadın kimliğini unutan muhalefet cephesinde yer alan Sayın Meral Akşener de idamı destekliyor ve şu açıklamayı yapıyor:  “Sayın Cumhurbaşkanı Partisine verecek talimatı, onlar hazırlayacak, ben de imzalayacağım.”

Muhalefetliğini ve kadın kimliğini unutan Sayın  Akşener, kadın cinayetlerinin  asıl nedeninin  ataerkil sistemden, kadın erkek eşitsizliğinden, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden  ve bunu önleyecek  yasaların  ve sözleşmelerin gereği gibi uygulanmamasından kaynaklandığını  bilmiyormuş  gibi  “idam edelim kurtulalım” mantığı  kadın politikasından ne kadar uzak olduğunu  gösteriyor.

Oysaki bilinmelidir ki hiçbir sorunun çözümlenmesinde idam cezası çözüm değildir. Yüzlerce insanı idam edebilirsiniz; fakat suça neden olan nedenleri ortadan kaldırmazsanız

Toplumsal cinsiyet eşitliğini, insan hakları, demokrasi, farklılıklara saygı politikaları ve bunu uygulayacak mekanizmaları oluşturamazsanız kadın cinayetlerine, çocuk istismarlarına yönelik suçlar işlenmeye ve hatta faillerin sayıları daha da artmaya devam edecektir.

Çünkü sorunlar öldürmekle ortadan kaldırılamaz. Türkiye’de 1924, 1961 ve 1982 anayasalarında idam cezası yer almaktaydı. Ancak, 1984 tarihi itibariyle bu ceza uygulanmadı. AB’ye üyelik müzakereleri gereği 2003 yılında, AİHS’in 6 ve 13 No’lu protokollerinin imzalanmasıyla idam cezası kaldırıldı ve 2005 tarihli son TCK ile artık kanunlarımızda yer almıyor. Anayasasal  güvence altına alınan “yaşama hakkı” devletin koruma yükümlülüğü altındadır.

Neden “İdam Cezası” gündeme getirilmek isteniyor?

Demokrasinin, yargı bağımsızlığının, hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırıldığı, halkın iradesi ile seçilen belediye başkanlarının görevden alınarak kayyum atandığı, yoksulluğun işsizliğin, emek sömürüsünün, kadın cinayetlerinin, şiddettin her geçen gün artmakta olduğu bir dönemde yaşıyoruz.  Öyle ki ana medya/ yandaş medya sorunun temel nedenlerinin konuşulmaması için mağdurlar üzerinden dramatik hikâyeleştirmelerle kamuoyuna devletin yapamadıklarının  (Kadınların korunmasına dair yasaları ve İstanbul Sözleşmesinin uygulanmaması gibi) konuşulmaması ve görünmemesi için bir algı operasyonu yapıyor.

Oysa her gün en az 3 kadın erkekler tarafından öldürülmekte ve kadınların yaşam  hakkı erkekler tarafından elinden alınmakta iken ana medya/yandaş medya. Ayşe Paşalı’nın Özgecan Arslan’ın, Münevver Karabulut’tun hunharca öldürülmesine duyulan infial sonrası medyatik senaryolarla erkek şiddetini münferitleştirirken şimdi de Emine Bulut cinayeti ile yeniden senaryo yazarak şiddetin kaynağı boşandığı eş ve onun psikolojik durumudur diyerek sadece eşi suçlamaktadır. Eş tabiî ki suçunun cezasını en ağır şekilde çekmelidir. Eşin hiçbir savunması geçerli değildir. Ancak devletin suçun işlenmemesi için cinayete kurban giden Emine Bulut’u( tüm cinayete kurban giden kadınlar içinde geçerli)korunması için sorumluluklarını ve yükümlülüklerini ne kadar yerine getirip getirmediğinin de sorgulanması gerekir iken  “idam cezası”nın da  tartışmaya açılması  düşündürücüdür.

Nasıl mücadele edebiliriz?

Kadın erkek eşitsizliğinin, ataerkil düzenin ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan bir sorun olduğunu, toplumsal cinsiyet eşitliğinin “aile ve ahlaki değerlerimize aykırı “ olmadığını, iktidar tarafından gasp edilmek istenen nafakanın kaldırılmasının hak ihlali olduğunu, kadının bir birey/ kimlik olduğunu ve tüm yaşanan eşitsizliklerin, hukuksuzlukların, ayrımcılığın sadece kadınların değil tüm  toplumun sorunu olduğu anlayışı ile mücadele edilmelidir.

Kadın cinayetlerine  “idam cezası” ile çözümlenecek münferit olaylar olarak değil, toplumsal sorun olarak ele almak ve çözümlemek gerekiyor. Çünkü kadın cinayetlerinin, nedeni demokrasinin, adaletin, yargı bağımsızlığının, insan haklarının, toplumsal cinsiyet eşitliğinin uygulanmamasıdır.

Kadın sorunun nedenleri ortada iken demokrasiye, insan haklarına aykırı “idam cezasının yeniden gündeme getirilmesi baskıcı faşizan bir yönetim bakış açısıdır. Bunun kadın cinayetleri üzerinde yapılması ise etik ve ahlaki değildir. Bu kapsamda Demokles’in kılıcı gibi demokrasi güçleri üzerinde kurulmak istenen  “idam cezası”  baskı politikasına son verilmelidir. Çünkü Devletin görevi herkesin  “yaşam hakkını” her koşulda korumak ve geliştirmektir.

Bu nedenle hem kadın mücadelesi hem de  “idam cezasına hayır” mücadelesi sadece feminist grupların, insan hakları aktivistlerin ve duyarlı insanların değil özgür demokratik bireyler olarak yaşamak isteyen herkesin insan hakları, demokrasi mücadelesidir.

mariobet - marsbahis - milanobet - mobilbahis - nakitbahis

Yorumlar (4)
Seyide Görmenoğlu 5 yıl önce
İDAM nedir yaaa...
Yasaları değiştirin....
Hak Hukuk Adalet olsun....
Vahşet Cinayet Tecavüz
Hayvan Katliamları Doğa katliamları....Kötülük aldı başını gidiyor....
Adil olarak suçluların cezası
Verilseydi...Bu Vahşet yaşanmazdı ülkemide...
İDAM dediğinizde suçlu
Suçsuz götürülecek.....
Eeee Sonrada Bizim haberimiz yoktu.....SUÇ CEZASIZ KALMAMALI...
ADİLCE YARGILANIR...İÇERİ GİRER CEZASINI ÇEKER....
İDAM GERİ KALMIŞLIKTIR...
Seyide Görmenoğlu 5 yıl önce
İDAM nedir yaaa...
Yasaları değiştirin....
Hak Hukuk Adalet olsun....
Vahşet Cinayet Tecavüz
Hayvan Katliamları Doğa katliamları....Kötülük aldı başını gidiyor....
Adil olarak suçluların cezası
Verilseydi...Bu Vahşet yaşanmazdı ülkemide...
İDAM dediğinizde suçlu
Suçsuz götürülecek.....
Eeee Sonrada Bizim haberimiz yoktu.....SUÇ CEZASIZ KALMAMALI...
ADİLCE YARGILANIR...İÇERİ GİRER CEZASINI ÇEKER....
İDAM GERİ KALMIŞLIKTIR...
Tanju Tekgül 5 yıl önce
Tespitleriniz çok yerinde ve doğru, Birgül hanım. Ceza yasalarında gerekli değişiklierin yapılması yeterlidir. İdam cezasının getirilmesi gibi yaklaşımlar, hükümetin konuyu başka mecralara taşıması beyhudedir. İcra makamı kendileridir, her türlü düzenlemeyi yapabilirler.
Ahmet AŞIK 5 yıl önce
Çürümüşlükle sarmalanmış toplumlarda, iktidarların ayakta kalabilme aracı olarak kullandıkları son baskı aracı İDAM DA,halkların mücadelesi sonucunda tarihteki çöplüğünde yerini alacaktır!..
12°
açık
banner202