İzmir Gündem

CKD: “Kadına yönelik şiddetle mücadelede mevzuat eksiği giderilmelidir”

YAŞAM

Cumhuriyet Kadınları Derneği (CKD) Genel Merkezi’nden, “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” kapsamında, yazılı bir basın açıklaması yapıldı. Açıklamada, “Kolluğa intikal etmiş kadına yönelik şiddet olgularının tamamında, şiddet uygulayan veya uygulama olasılığı olan kişilerin, ‘psikososyal destek programı’na alınmasının zorunlu hale getirilmesi” istendi.

CKD Genel Merkezi’nden bugün (24.11.2020) yapılan açıklamada, Kadına Yönelik
Şiddetle Mücadele 2016-2020 Ulusal Eylem Planı’nda da şiddet uygulayanlara yönelik
rehabilitasyon ve destek programları uygulamak üzere psikososyal destek merkezlerinin
kurulacağı ve geliştirileceğinin belirtildiği anımsatılarak, şu ifadelere yer verildi:


“Şiddet uygulayan veya uygulama tehlikesi olanların, zorunlu olarak psikososyal
destek programına alınması, toplumca içimizi yakan kadın cinayetlerini engelleyeceği gibi,
kadın erkek eşitsizliğinin diğer kurbanı olan erkeğin de önüne onurlu, yeni bir yaşam
seçeneği koyacaktır. Mevcut düzenleme mutlaka ve en kısa sürede bu yönde değiştirilmeli,
kolluğa intikal etmiş bütün kadına yönelik şiddet olgularında, şiddet uygulayanın veya
uygulama olasılığı olanın psikososyal destek programına alınması sağlanmalıdır.
Psikososyal destek programı, ilgili uzmanlar tarafından, farklı durumlara göre
uyarlanabilecek şekilde özel bir program halinde oluşturulmalı ve bu alanın uzmanları
tarafından “Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri”nde veya bu işle yetkilendirilen sağlık
kurumlarında verilmelidir. “

CKD’nin uzun bir süredir, hukuki düzenlemelere ve alınan önlemlere rağmen, yıldan yıla
artan kadın cinayetlerinin önlenmesi konusunda neler yapılabileceğine yönelik araştırma içinde
olduğu kaydedilen açıklamaya şöyle devam edildi:


“Derneğimiz kadın cinayetlerine bakan hukukçulardan ve kadına yönelik şiddet ve
bununla mücadele alanında çalışan uzmanlardan görüşler almış; ilgili yazını taramış ve bu
konuda düzenlenmiş çeşitli panel ve çalıştaylara katılmıştır. Bu çalışmalarda öne çıkan ve
Derneğimizin de paylaştığı görüşler arasında, kısa vadede 6284 sayılı Ailenin Korunması ve
Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un uygulanmasında görülen aksaklıkların
giderilmesi, orta-uzun vadede ise kadına yönelik ayrımcılığın ortadan kaldırılmasının
gerekliliği, başta gelmektedir.


Özellikle ‘göz göre göre gelen kadın cinayetleri’ ise ayrıca odaklanılması gereken bir
konudur. Bunlar, kadının şiddet görmesiyle veya şiddet görme tehlikesiyle kolluğun kaydına
giren, fakat şiddet mağduru kadının 6284 Sayılı Kanun gereği başlatılan korunma sürecinde
veya sürecin tamamlanması sonrasında işlenen kadın cinayetleridir. Hatta birçok olguda,
şiddet mağduru kadının hayatını tehlikede gördüğünü tekraren kolluğa bildirmiş olduğu da
anlaşılmaktadır. Kadın devletten yardım istiyor; devlet şiddet gören kadını korumaya alıyor;
fakat fail, içinde yaşattığı şiddetle kadına ulaşıyor. Sonuçta kadın dövülüyor, silahlı saldırıya
uğruyor, ağır yaralanıyor ve öldürülüyor. Şiddete uğrayan veya uğrama tehlikesi olan bir
kadının Kanunla sağlanan koruma tedbirlerine rağmen bunları yaşaması, önleyici
tedbirlerde önemli bir eksiğimiz olduğunu göstermektedir.”


“Aile Bakanlığımıza çağrımızdır”


Böylesi ağır sonuçlara yol açan eksikleri belirlemek ve ona göre acilen etkili çözümler
üretmenin gereğine dikkat çekilen açıklamada, “Bu bağlamda CKD olarak, kadına yönelik
şiddete karşı mücadelenin merkezinde yer alan başta Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler
Bakanlığı olmak üzere, ilgili tüm bakanlıklara ve diğer kurum ve kuruluşlara sesleniyor ve
kadın cinayetlerinin önlenmesi hususunda bugün kamuoyuyla paylaştığımız önerimizin
dikkate alınmasını talep ediyoruz” denildi.

Kadına yönelik şiddetin, “kadınlara yalnızca kadın oldukları için uygulanan veya
kadınları etkileyen; kadının fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle
veya acı çekmesiyle sonuçlanan tutum ve davranışların tümü” olarak açıklandığı yazılı
açıklamada, ayrıca şu bilgiler yer aldı:

“Bu tutumların mağduru kadındır; faili, ezici çoğunlukla, erkektir. Eldeki veriler,
ülkemizde son yıllarda kadına yönelik şiddet vakalarında ve kadın cinayetlerinde artış
olduğunu göstermektedir. TBMM Dışişleri Komisyonu Raporu’nda 2008 yılından sonra
kayıtların özel biçimde tutulmaya başlandığı belirtilmiştir. 2009 yılından itibaren
bakıldığında, kadın cinayetlerinin nüfustaki artışla açıklanamayacak şekilde yıldan yıla
arttığı görülmektedir.


Bilindiği üzere, kadın cinayetlerinin hızlı tırmanışı üzerine, mevcut “Ailenin
Korunmasına Dair Kanun”un yeniden ele alınması gerekliliği ortaya çıkmış; 2012 yılında ‘6284
sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’ yürürlüğe konmuştur.
6284 sayılı Kanunun hazırlanmasında “İstanbul Sözleşmesi” hükümleri de göz önüne
alınmıştır. 6284 sayılı Kanunun amacı şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi
bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan
kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere
ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.”


“Faili merkeze alan çözüm üretilmelidir”


Ancak Kanunun anlaşıldığı üzere yaşanmış veya yaşanma olasılığı olan ve “kolluğun
kaydına girmiş cinsiyet temelli şiddet olgularında mağdur olanı ki büyük çoğunlukla bu
kadındır, korumaya odaklı olduğu” ifade edilen açıklamaya, şöyle devam edildi:
“Mağduru merkeze alan bu bakış, sorunun tehlikesi ve ivediliği nedeniyle doğru
olmakla birlikte, olayın sorumlusu olan kişinin şiddet eyleminin veya eğiliminin devamlılık
gösterebileceğinin Kanunda dikkate alınmamış olması, çelişkili bir durum yaratmaktadır.
Çünkü sorunun tehlikesi ve ivedi çözüm gerektirmesi, yaşanmış olandan değil; yaşanması
muhtemel olandan gelmektedir.


6284 sayılı Kanunda ve bu Kanuna dayanarak çıkarılan Şiddet Önleme ve İzleme
Merkezleri Yönetmeliğinde, ‘Şiddet uygulayanın; öfke kontrolü, stresle başa çıkma, şiddeti
önlemeye yönelik farkındalık sağlayarak tutum ve davranış değiştirmeyi hedefleyen eğitim ve
rehabilitasyon programlarına alınması’ Önleyici Tedbir Kararı kapsamında yer almakta ve
hakimin takdirine bırakılmaktadır.”


Bu düzenlemenin de anlaşıldığı üzere “şiddet uygulayanın ve şiddetinin ne olacağı”
dikkate alınarak değil; mağdur için alınacak tedbirler kapsamında yapıldığının ve hâkimin takdir
edeceği bir tür cezalandırma anlayışını yansıttığının altı çizilen açıklamanın, sonuç bölümü ise
şöyle:

“Araştırmalarımızda gördük ki Polis Akademisi tarafından yayınlanan 2016-2017-
2018 Kadın Cinayetleri Veri ve Analiz Raporu’nda da özellikle alt gelir grubuna giren
olgularda, 6284 sayılı Kanun kapsamında failin rehabilite edici koşullar gözetilmeksizin
tedbir kararına maruz kalmasının yanlışlığına değinilmekte; evden uzaklaştırma gibi
önleyici tedbirler verilen kişilerin hem rehabilitasyon hem de kalacak yer temini için yatılı
öfke kontrol programlarına alınmalarının hayati öneme sahip olduğu ifade edilmektedir.
Kadına yönelik şiddet olaylarında failin de bu yakıcı sorunun tarihsel temelindeki
‘erkeğin kadına tahakkümü’ ile ortaya çıkan kadın-erkek eşitsizliğinin bir kurbanı olduğu
kabul edilmeli ve buna göre çözümler üretilmelidir.

Şiddet uygulayanın psikososyal destek programına alınması, mağdurun güvenliği
kadar, sistemin diğer kurbanına da yeni bir hayat anlayışı kazandıracak olan insani
çözümdür. Şiddet uygulayana; öfkesini kontrol etmeyi ve şiddetiyle ilgili tutum ve
davranışlarını değiştirmeyi kazandıracak bir eğitim ve iyileştirme desteğinin verilmesi,
önündeki yaşamı daha sağlıklı şekilde düzenlemesini sağlayacak ve hatta belki katil olmasını
önleyecektir. Bu nedenle bir ceza değil, tersine bir hak olarak görülmelidir.”
Sıradaki Haber
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.